11 Mayıs 2009 Pazartesi

Ahmet Rıza Bey (1858-1930) ve Meşveret Gazetesi

1859 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Rıza Bey, Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra bir süre Hariciye Tercüme Odası’nda kâtiplik yapmıştır. Anadolu gezilerinde bulunan Ahmet Rıza Bey, Anadolu köylüsünün çok zor durumda olduğunu görmüş ve bunun nedenini de tarımın geriliğinden kaynaklandığını düşünerek, Fransa’da Grignon Ziraat Mektebi’ni bitirmiştir. Yurda döndüğünde önce Ziraat, daha sonra Maarif Nezareti’nde görev alan Ahmet Rıza Bey, Bursa Maarif müdürüyken görevinden istifa etmiştir. Eğitimle ilgili olarak yapmak istedikleri şeyleri gerçekleştiremeyince 1889 yılında Paris’e gitmiştir. Pozitivistlerin önde gelen isimlerinden Pierre Lafitte’nin derslerine devam eden Ahmet Rıza Bey, Paris’teki İttihat ve Terakki şubesinin başkanlığını sürdürmüştür. Karşı olduğu II. Abdülhamit yönetimine muhalefet edebilmek için çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazan Ahmet Rıza Bey, Paris’ten Abdülhamit’e gönderdiği muhtıralarla, kalkınmanın yolunun eğitim ve pozitif bilimlerin yaygınlaştırılmasından geçtiğini söylemiştir. Fakat pozitivistlerle olan ilişkisinden hiç bahsetmemiştir çünkü bu da sosyalistlik, dinsizlik gibi bir şey sayılmaktadır. 1894’te Londra’da yedi muhtıra bastırarak Abdülhamit’i uyarmaya çalışmıştır.[1]

Ahmet Rıza Bey, yurt dışındaki hareketlerinde ‘devlet kurtarma’ görüşü çerçevesinde pozitivizm anlayışını benimsemiştir. Paris’te Auguste Comte’un şakirdi olan, ona ve düşünüşüne hâkim olacak pozitivist felsefeyi öğreten Pierre Lafitte’in etkisi altında kalmıştır. Pozitivizmi 1887 yılında Türkiye’de Dr. Rabinet isminde Auguste Comte hakkında ilk yazı yazanlardan birinin kitabında keşfettiği görülmüştür.[2] Geleneksel yapıya akılcı ve bilimsel temeller getirmeyi gerekli gören Ahmet Rıza Bey, imparatorluğun dağılmasını önleyecek seçkinci otoriter bir yönetimi savunduğu için ‘adem-i merkeziyet’ ilkesini savunan Prens Sabahattin’den ayrılmıştır.

1895 yılına kadar yaklaşık altı yıl somut bir harekette bulunmayan Ahmet Rıza Bey’e Selanikli Nazım Bey, cemiyetin resmi organı olan bir derginin müdürlüğünü önermiştir. 1895’te ‘Meşveret’ in başına Ahmet Rıza Bey geçmiştir. İlk kez 1894 yılında padişah aleyhinde bir broşür yayınlayan Ahmet Rıza Bey, muhalefet çalışmalarına başlamıştır. Ertesi yıl da Halil Ganim’le birleşerek, kendi paralarıyla Meşveret gazetesini yayınlamaya başlamıştır. Böylece Avrupa’da bulunan Osmanlı sürgünlerini çevresine toplamaya başlamıştır.[3] Siyasi görüşlerini Meşveret gazetesinde çıkarma imkânı bulan Ahmet Rıza, dönemin siyasi gelişmelerine gazetede geniş yer vermiştir. “S. Akşin’e göre; Meşveret’i, Selanikli bir Yahudi olan Albert Fua, Rum Aristidi Paşa ve Lübnanlı bir Maruni olan Halil Ganem ile çıkarması onun ‘Osmanlıcı’ bir yaklaşım içinde olduğunu göstermektedir.”[4] ,

Edirne Posta ve Telgraf İdaresi'nde kâtip olarak çalışmaya başlayan Talat Paşa, genç yaşta Jön Türk hareketine ilgi duymuş ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Edirne Şubesi'ne üye olmuştur. Meşveret gazetesiyle cemiyet bildirilerinin dağıtımını üstlenen Talat Paşa, bu çalışmalarından ötürü kovuşturmaya uğrayarak 1895'te tutuklanmıştır. Bu dönemde ilk kadın gazeteci olan Ahmet Rıza Bey’in kız kardeşi Selma Rıza, 19. yüzyılın sonlarına doğru ailesinden gizli olarak İstanbul'dan kaçarak Paris'teki ağabeysinin yanına gitmiştir. Sorbonne Üniversitesi'ne giden Selma Rıza, Paris'te yaşadığı 10 yıl boyunca Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olmuştur ve Fransızca olarak Paris'te yayınlanan 'Danışma' anlamına gelen Meşveret Gazetesi’nde de çalışmıştır. Dönemin şair ve yazarlarından Süleyman Nazif de II. Abdülhamit yönetiminden kaçarak Paris’e gitmiş ve burada Meşveret gazetesinin çıkarılma aşamasında bulunmuştur.

Birçok dilde ve yerde yayınlanan Meşveret, önce ayda iki kez ve yalnızca Türkçe olarak yayınlanmıştır. Daha sonra A. Rıza Bey, Fransızca bir ilavenin de yayınlanmasını istemiştir. A. Rıza Bey, Fransız pozitivistlerin yayın organı olan ‘Revue Occidentale’de de yazılar yazmıştır. Yüksek öğrenim gençliği üzerinde etkili olan Meşveret, ‘Mechveret Supplement Français’ olarak yayınlanmıştır. İlk çıkan sayılarından itibaren Meşveret, iç sorunların çözümü için dış kuvvetlere müracaat etmenin sakıncaları üzerinde durmuştur. Meşveret'in Fransızca ekinde verilen mesajlar Batı'nın 'çifte standard'ını sorgulamıştır.

Türkçe Meşveret’te çıkan haberlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması sorunuyla ilgili olarak Batı devletlerinin müdahalesi, kapitülasyonlar ve Ermenilerin de ittifakını sağlamak üzere Ermeni sorununun çözümü gibi konulara ağırlık verildiği görülmüştür. Ermeni hareketlerinin İstanbul’da yarattığı gerilimli hava, yüksek bürokratlarla ulema kesimini durumdan siyasi olarak yararlanmaya itmiştir. Ortaya çıkacak olan darbe tasarılarını planlayan kadrolar, bu karmaşık ortamdan yararlanarak örgütlenmeye başlamıştır. Tutuklamaların, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul Merkezi’ni çökertmesi sonucunda bu kesimde bir iktidar boşluğu ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeyle birlikte İstanbul Merkezi, ulema ve yüksek bürokrat kesimin egemenliğine geçmiştir.[5]

Meşveret dönemin siyasi sorunlarının dile getirildiği, sosyal gruplar hakkında bilgilerin verildiği bir gazete olduğu için yönetimi tedirgin de etmiştir. Yasaklanması için Fransız hükümeti nezdinde girişimlerde bulunulmuştur. Fransız hükümetine yapılan başvuru, yetkililerce olumlu karşılanmış ve 13 Nisan 1896 tarihinde Türkçe Meşveret’in Fransa’da basımı ve dağıtımı yasaklanmıştır. Bunun üzerine A. Rıza Bey Cenevre’ye geçerek, Türkçe Meşveret’i burada basmaya başlamıştır.[6] Burada da takibata uğrayan A. Rıza Bey, Meşveret’i Brüksel’de çıkarmıştır. Belçika hükümeti, Osmanlı ile arasındaki ilişkiden dolayı gazetenin çıkmasına engel olmuştur. Belçika parlamenterlerinden M. Georges Lorand, gazetenin mesul müdürlüğünü üzerine almıştır. Yıkıcı ve bölücü fikirleri yaymaya devam etmesi sebebiyle A. Rıza Belçika’dan 1897 yılında sınır dışı edilmiştir.[7]

İttihat ve Terakki’nin diğer şubelerinde de çeşitli yayınlar faaliyet göstermiştir. Bunlar arasında Cenevre’de ‘Mizan’ ve ‘Osmanlı’ gazeteleriyle Kahire’de ‘Kanun-i Esasi’ ve ‘Hak’ gazeteleri yer almıştır. Gazeteler, Meşrutiyet’in ilan edilmesine yönelik çalışmalarda bulunmuş ve haberlerin içeriklerini bu doğrultuda yayınlamıştır. Cemiyetin faaliyetleri hakkında ve yapılacak olan çalışmalar hakkında bilgilerin yer aldığı Meşveret’in 3 Aralık 1895 tarihli sayısında bir program yayınlanmıştır. Programla Osmanlı hanedanını devirmeyi amaçladıklarını, bu amaçla şiddete karşı olduklarını, şu ya da bu millet için değil bütün Osmanlılar için ıslahat istediklerini, doğulu medeniyeti muhafaza ederek, Batı’dan yalnızca bilimsel evrimin hazmedilebilecek ve halkları hürriyet yolunda ilerletebilecek nitelikteki genel sonuçlarının alınmasını istediklerini belirtmişlerdir. Osmanlı otoritesi yerine yabancı güçlerin müdahalesine karşı olduklarını belirtmiş ve mücadelelerine bağnaz düşüncelerden arınmış Avrupalıların yardım etmelerini de istemişlerdir.[8]

Osmanlı Devleti’nin siyasi ve ekonomik açıdan çöküş sürecinde olmasını Abdülhamit’in tutumuna bağlayan cemiyet, devletin ilerlemesinin ve çöküşün önüne geçilmesi için Abdülhamit’in tahtan indirilerek, yerine daha çağdaş bir yönetim kurmayı amaçlamıştır. Çağdaş eğitim kurumlarından yetişenlerin ağırlıkta olduğu, eşitliklerin çiğnenmediği bir yönetim anlayışının olması gerektiğini savunan cemiyet, bütün inkılâpçıların desteğini almıştır. Meşveret'in A. Rıza Bey’in yönetiminden çıktığı için cemiyetin genel anlamda görüşlerini yansıtıp yansıtmadığı tartışma konusu olmuştur. Meşveret’te ‘Kanun-u Esasi’ ve ‘Meşrutiyet’ten hiç söz edilmemiştir. A. Rıza Bey, kitabında özellikle Türkçe ‘Meşveret’te yayınlanan yazılarla Avrupa’nın iyi ve faydalı taraflarını belirtmeye çalışmış ancak sarayın engellemeleri sonucunda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmalarının etkisiz kaldığını yazmıştır.[9] Birinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından 1877’de açılan Meclis-i Mebusan’ın 1878 yılında kapatılmasının ardından istibdat dönemine giren Osmanlı’nın kendi istekleri doğrultusunda hareket ettiği görülmüştür. Bu Abdülhamit’in baskıcı tutumuna karşılık muhalefetin sesinin arttığı bir dönemdir.

Ziya Gökalp'in kuzeni olan Süleyman Nazif de Diyarbakır İl Gazetesi başyazarıyken 1897'de Paris'e kaçarak Meşveret gazetesinde istibdat aleyhine yazılar yazmıştır. Düşünce ayrılıklarının yaşandığı İttihat ve Terakki’de seçim geçimsizliğinin yaşanması, aydınların kendi aralarında bölünmesine neden olmuştur. Bir kısmı İstanbul’a dönen aydınlardan A. Rıza Bey ise Avrupa’daki grubun başında kalmaya devam etmiştir. İkinci Meşrutiyet ilan edilene kadar İstanbul’a dönmeyen Ahmet Rıza, Sultan II. Abdülhamit’in aleyhine faaliyetlere devam etmiş ve yazılar yazmıştır. Pozitivist bir anlayışa sahip çıkan Rıza Bey, bazı Jön Türkler tarafından dinsizlikle suçlanmış, Mizancı Murad’ın cemiyet reisliğine seçilmesi sonucu, pek çok taraftar kaybetmiştir. Ayrıca Mısır hidivi de dinsizliği tartışılan Ahmet Rıza ve arkadaşlarına para yardımını kesmiştir.[10]

II. Abdülhamit’e yönelik muhalefet çalışmalarının Avrupa başta olmak üzere Mısır ve Kafkasya’da sürmesi, Osmanlı’nın içinde gizli cemiyetlerin ortaya çıkması yönetimin bunları sıkı bir denetim altına almasına neden olmuştur. Bu baskılara karşın İttihat ve Terakki, tüm çalışmalarını bütün yurtta sürdürmüştür. 9 Haziran 1908 tarihinde Reval’de İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus çarı II. Nikola bir araya gelerek, Makedonya meselesiyle ilgilenmeleri İttihat ve Terakkilileri harekete geçirmiştir. Bu gelişmelere de dönemin gazetesi Meşveret’te yer verilmiştir. Bütün bunlardan sonra Rıza Bey, 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edilince, İstanbul’a dönmüştür. İttihat ve Terakki Partisi'nin önemli kişileri arasında ilk Mebusan Meclisi'ne İstanbul’dan milletvekili seçilmiş ve Mebusan Meclisi başkanı olmuştur. Bir müddet sonra Ayan Meclisi üyeliğine getirilmiştir. Hareket Ordusu’nun İstanbul’u işgalinden ve II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra Mebusan Meclisi’nin toplandığı Çırağan Sarayı’nda çıkan bir yangın sebebiyle itibarını kaybetmiştir.[11]

1919’da Mustafa Kemal’in isteğiyle yeni kurulacak devleti tanıtmak amacıyla tekrar Paris’e giden A. Rıza Bey, Lozan Anlaşması’ndan sonra yurda dönmüştür. A. Rıza Bey’in amaçlarını konu aldığı eserleri arasında Fransızca ve Türkçe olarak La Crise de L’Orient (1907), Tolerence Musulmane (1897), La Faillite Morale de la Politique Occidentale en Orient (1922), Hatırat, Vazife ve Mes’uliyet, Layihalar yer almıştır. Son günlerini hiçbir olaya karışmadan sürdüren A. Rıza Bey, tedavi görmekte olduğu Şişli Etfal Hastanesi’nde 26 Şubat 1930 tarihinde hayata gözlerini kapatmıştır.

[1] Nurgul Bıçakçıoğlu, 1889-1908 Yılları Arasında Jön Türklerin Siyasi Faaliyetleri ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kuruluşu, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1992, s. 51.
[2] A. Seval Coşar, Siyasal Bir Örgüt Olarak İttihat ve Terakki ve Jön Türkler, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1993, s. 19.
[3] Vahit Çabuk, Osmanlı Siyasi Tarihinde Sultan II. Abdülhamit Han, İstanbul, Emre Yayınları, 1997, s. 185.
[4] Bıçakçıoğlu, a.g.e., s. 52.
[5] Coşar, a.g.e., s: 19.
[6] Bıçakçıoğlu, a.g.e., s. 27.
[7] “Ahmet Rıza”, (Çevirimiçi):
www.dallog.com/tdsa/ahmedriza.htm.
[8] Bıçakçıoğlu, a.g.e., s. 53.
[9] Bıçakçıoğlu, a.g.e., s. 55.
[10] Çabuk, a.g.e., s. 187.
[11] “Ahmet Rıza” a.g.e.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails